Gündoğan – Haziran 2014
Artık senenin çoğunu geçirdiğimiz sevgili Gündoğan köyümüzde geçen akşam bir düğüne gittik. Gündoğan’a köy diyorum çünkü yeni büyükşehir yasasıyla birlikte belediye olan beldemizin belediyeliği iptal edildi ve Bodrum’a bağlı bir muhtarlık, yani tekrar köy olduk. Eski belediye binası da köy muhtarlığı ve Bodrum Belediyesi’nin şubesi oldu, emlak vergisi falan topluyorlar.
Neyse konumuz olan düğüne dönelim. Eve yardıma gelen Nermin Hanım’ın bir hafta önce eşime söylediğine göre eski Belediye Başkanımız karısını boşamış ve genç bir hanımla evlenecekmiş. Düğününü de köy meydanında halka açık olarak yapacakmış. Zaten burada düğünler hep ya sahildeki Atatürk heykelinin olduğu meydanda ya da yukarıda köyde sağlık ocağının yanındaki meydanda halka açık olarak yapılıyor. İsteyen gidiyor, oradaki sandalyalere oturuyor veya ayakta dikliyor, eğlenceyi seyredip vakit geçiriyor. Düğnünün ana davetlileri ve yakınları gayet şık giyiniyorlar. Normal günlük hayatlarında şalvar, yelek, ayağında terlik ile gördüğün hanımları bu düğünlerde tanıyamıyorsun zira hepsi çok güzel tuvaletler, giyiyorlar, makyaj yapıyorlar ve çok şık oluyorlar.
Bu düğün de sahildeki meydanada yapıldı. Fehime ile birlikte yemeğimiz yedikten sonra köye indik. Meydan haliyle dolu olduğu için arabamızı uzağa park edip sahildeki lokantaların önünden yürüyüp meydana geldik. Bu arada sahildeki lokantalar hakkında da kısa birkaç şey söylemek istiyorum. Gündoğan’da yedi sekiz yıl öncesine kadar burada bu kadar çok lokanta yoktu. Olan bir iki tanesi de “eh işte” kıvamındaydı. Ne zaman ki “Reana” açıldı, o zaman standart yükseldi. Terzi Mustafa’nın yeri bile kendine çeki düzen verdi. Yeni açılanlar da bu standardı yakalayıp daha da yükseltti ve çok da iyi oldu. Yine başka yerlere daldık düğünü unuttuk!
Meydana vardığımızda bir de ne görelim. Daha önce izlediğimiz düğünlerin aksine meydanın bir kenarında kocaman yüksek bir sahne arkasında “barkovziyon ekranı”, video kamera her yeri çekiyor ve çektikleri de ekrana yansıtılıyor. (Bu arada bu ekrana “barkavizyon ekranı mı deniyor acaba? Aklımda böyle bir şey kalmış bilmiyorum doğru mu?) Sahnede gayet güzel bir orkestra. Fehime’nin söylediğine göre sahnede şarkı söyleyen Sinan Erkoç’muş ve çok güzel parçalar çalıyorlar. Biz vardığımızda slow bir parça çalıyor ve davetliler dans ediyorlardı.
Davetlilere geçmeden önce biraz daha meydanı anlatmalıyım. Sahne dediğim gibi meydanın Atatürk heykelinin olduğu tarafına kurulmuş. Bize göre sağımızdaki jandarma binasının yanına organizasyon şirketinin jenratörleri vs ile iki tane kamyonu gelmiş, sahneyi besliyorlar. Sahnenin önünde ve yanlarında 15 sıra kadar sandalye dizilmiş. Sandalyelerin çoğu da bizim bildiğimiz plastik sandalye değil, bayağı ahşap, minderli ve beyaz renkte güzel sandalyeler. En arka sıra sandalyenin arkasına da hakiki çiçeklerden buketler takılmış. Niye en arka sırada çiçekler var da diğerlerinde yok anlayamadım.
Bundan önce gittiğimiz düğünler haliyle çok daha mütevazi oluyordu ancak bu sabık belediye başkanı olduğu için fraklı. Bu yüzden biraz eski başkandan bahsedeyim. Bildiğim kadarıyla üç veya dört dönem MHP’den başkan seçildi. Genç bir adam. İnanın kendisini bu geceye kadar ne gördüm ne de ismini merak ettim. İsmini hala bilmiyorum. Ancak şunu söyleyeyim, başkanlığı zamanında Gündoğan’a çok şeyler kattı. Her belediye başkanı için olduğu gibi bunun için de pek çok şaibe çıktı ama ne kadarı doğru bilmiyorum. Kendisi buranın eşrafından ve çok varlıklı. Onun için düğünü de çok görkemli oldu. Dediğim gibi kendisini daha önce hiç görmemiştim. Maşallah iri yarı, ense yerinde genç bir adam. Yeni eşi de çok güzel çok genç bir hanım. Benim tahminime göre aralarında en az onbeş yaş fark var. Bu arada çalınan oyun havaları sırasında gelin ege havalarına pek ayak uyduramayınca damat eline mikrofonu alıp gelinin Çorum’lu ve Çerkez olduğunu Çerkez havalarını güzel oynadığını ancak Ege havalarına henüz alışamadığını söyledi, biz de böylece gelinin nereli olduğunu öğrenmiş olduk.
Dediğim gibi biz vardığımızda slow bir parça çalıyor ve herkes dans ediyordu. Slow bittikten sonra oyun havalarına geçildi. Düğün olur da “Ankara’nın Bağları” çalınmaz mı? Sonra sıra buraların havaları olan “Sepetçioğlu”, “Çokertme” ve adını bilmediğim diğer oyun havalarına geldi. Ben bilmiyordum, “Sepetçioğlu” türküsünün kendisine özgü bir oyunu varmış. Bu çalınca damat kız kardeşini sahneye davet etti. Herkes açıldı ve çok şık, tek omuz asıkılı oldukça dekolte, kırmızı bir tuvalet giymiş, genç ve güzel olan başkanın kız kardeşi sahneye çıktı ve oyunu icra etmeye başladı. Bu arada ince uzun genç bir delikanlı da karşısına geçip kendisine de eşlik etti. Ben daha önce hiç seyretmemiştim, bu iki genç insan bu oyunu çok güzel bir şekilde oynadılar ve herkesi hayran bıraktılar.
Biraz da davetlilerden bahsedeyim. Davetliler iki kısımdan oluşuyordu. Birinci kısım bizim gibi oraya düğünü seyredip, eğlenmeye gelmiş olan halktı. Bunlar oranın yerlileri olduğu gibi yazlıkçılardan veya orada çalışan işçiler ve diğer tiplerden müteşekkil di. Bu grup, bizim gibi günlük kıyafetleriyle gelmiş, kimisi çekirdek çitliyor, kimisi müzikle yerinde sallanıyor, kimisi – yine bizim gibi – elinde cep telefonuyla resim veya video çekiyor, kimisi sandalyeler kurulmuş oturuyor, küçük çocuklarını arabalarında getirmiş olanlar, çocuklarını uyutmuş, sineklerden korumak için üstlerine örtü örtmüş eğlenmeye bakıyorlardı. Meydanda ne kadar insan olduğu konusunda tahmin yürütmem gerekirse herhalde bin küsür diyeceğim.
Davetlilerin ikinci kısmı ise ana davetliler olup hepsi düğün kıyafetlerini giymiş çok şık hanımlar, beyler ve çocuklardı. Zaten bunlar ön sıralara oturtulmuş, Gündoğan’ın kaymak tabaksıydı. Demin başkanın kız kardeşinin kıyafetini anlatmaya çalıştım. Diğer hanımların kıyafetlerinin de ondan aşağı kalır yanı yoktu. Kıyafet demişken şunu söylemeden geçemeyeceğim. Çok dikkatli bakmama rağmen sadece evet sadece bir tane AKP tipi türbanlı bir hanım gördüm. Buraların hanımlarının başları ya açık ya da çatkıları var. Hanımlardan bahsederken ana davetlilerden bahsetmiyorum, yerel halktan bahsediyorum. Daha önce söylediğim gibi kız tarafı Çorumlu Çerkez ama onların ailesinde de hiç türbanlı yoktu sadece gelinin büyükannesi olduğunu tahmin ettiğim ihtiyar bir teyze Anadolu usulü siyah bir elbise giymiş ve başını siyah bir örtüyle örtmüştü. Bu durumu bundan bir kaç yıl önce Fehime ile yaptığımız kısa Batı Karadeniz gezisinde Karasu’da şahit olduğumuz düğündeki kıyafetlerle karşılaştırmak isiyorum. O düğünde hanımların çoğu türbanlıydı. Ama ne türbanlar! Biz tabii ki İstanbul ve buralarda yaşadığımız için Anadolu’yu bilmiyoruz. Buralardaki düğünlerde takılan türbanların da cins cins olduğunu gördük. Pırlantalı süslemeler, incili türbanlar vs. vs. Allah’tan buralarda böyle abuk sabuk kıyafetler giymiyorlar. Ege’nin medeniyeti başka yerde yok.
Gelelim eğlencenin devamına… Oyun havaları bittikten sonra sıra pasta kesmeye geldi. Valla uzakta olduğu için tam sayamadım, sekiz katlı mı dokuz katlı mı desem koca bir pasta geldi. Pasta kesilirken de havai fişek gösterisi de başladı. Ama ne gösteri! Damat kesenin ağzını açmış. Son zamanlarda gördüğüm en muhteşem havai fişek gösterilerinden birisiydi. İstabul Boğazı’ndakileri hiç aratmadı. Bundan sonra ister inanın ister inanmayın meydana Mehter Takımı geldi ve bunların eşliğinde “Takı Takma” töreni başladı. Biz biraz daha kalıp takı takma uzayıp mehter müziğinin fazlası da kulaklarımızı tırmalamaya başlayınca Fehime ile kalkıp sahilde bir yürüyelim dedik. Gündoğan’ın öbür tarafına doğru yaklaşık bir yarım saat yürüyüp geldik ve geldiğimizde bir de ne görelim takı takma halâ devam ediyor ve kuyrukta daha en az otuz kişi daha var! Ekrandan gördüğümüz kadarıyla gelinin boynu ve kolları dolmuş, yanında takı kesesi taşıyan hanımın kesesi taşmış, damadın boynuna takı takmak için asılan gri bir şeridin üstünde yer kalmamış ve daha bir yığın insan kuyrukta! Tahminimizce takı takma töreni en az bir saat devam ediyordu, biz sonunu seyretmeden oradan ayrıldık. Herhalde damat düğün masrafını kat kat çıkarmıştır…
Böylece güzel bir Gündoğan düğününü de idrak edip eğlendik. Darısı nice düğünlerin başına!