Ekim 2016
Ekim ayının ilk haftasında daha önce duyduğumuz ama fırsatını bulup gidemediğimiz Urla ve son zamanlarda duyulmaya başlayan “Bağ Yolu” nu incelemeye karar verdik. Bunun için bir gece Urla’da kalmalı iki günlük bir Urla ve çevresi gezisi planladık.
Urla, son zamanlarda yıldızı parlamaya başlayan Ege kasabalarından biri. Aslında Urla şehri, deniz kıyısında değil ancak “İskele” denilen bir yeri var ve kalınması ve görülmesi gereken yer orası. Bu bölgede hem yazlıklar, hem lokantalar, hem de plajlar mevcut. Buradan biraz batıya gidince İnciraltı gibi yerleşim yerleri var. Ancak bizim konumuz “Urla Bağ Yolu” nu incelemek ve oradaki şarap üreticilerini ziyaret etmek olduğu için konsantrasyonumuzu buna verdik.
Urla İskele Akşam Manzarası Urla İskele Balıkçı tekneleri
Urla İskele de sabah balık mezatı Urla İskele’de bir kapı…
“Urla Bağ Yolu”, İzmir’in batısında, Urla’nın güneyinde, bu bölgedeki tüm şarap üreticilerini birbirine bağlayan yolun adı. Aşağıda, Urla Şarap Üreticileri ve Bağcılık Derneği’nin bastırdığı haritada bu yolu görebilirsiniz. Bu bölgede esas olarak beş ana üretici var. Bunlar, USCA, Urla Şarapçılık, Mozaik, Urlice, MMG Şarapçılık ve Limantepe. Bir de Urla Bağ Evi var ancak bu diğerlerinden biraz farklı. Bunu yeri gelince anlatacağım. Bu üreticiler, bu bölgede çeşitli büyüklükte bağlara sahipler ve değişik üzümlerden şarap üretiyorlar. Yıllık üretim kapasiteleri, 10 ila 20 bin şişe arası. Bunlardan Limantepe hariç hepsini gezdik, Limantepe’ye maalesef zamanımız kalmadı onu bir dahaki sefere.
Bu üreticilere gittiğin zaman sizi güleryüzle karşılıyorlar, şarap tadımı yapabiliyorsunuz ve perakende satışları var.
Önce bu bölgeden biraz bahsedeyim. Bu bölgeye Türkiye’nin “Toskana”sı diyorlar ve bunda büyük bir hakikat payı var. Her şeyden önce yollar güzel, tabiat çok güzel, yumuşak tepeler ve vadiler arasında bağlar dizilmiş, çok güzel tek evler veya siteler var ve bunlar çok zevkli yapılmış. Çoğu İtalyan veya Fransız bağ evlerine benziyor. Köyler de mütevazi olmakla beraber çok güzel ve çok temiz. İnsanlar güler yüzlü ve kibar. Herkes sizi güler yüzle karşılıyor ve elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyor. İşletme sahipleri her türlü sorunuzu gayet nazik şekilde cevaplıyor ve bağcılık ve şarapçılık hakkında her türlü bilgiyi veriyorlar. Yani demem odur ki bu bölgeye gidin ve bu bağ evlerini, şarap imalathanelerini gezin çok memnun kalacaksınız. Bu arada şunu belirtmeliyim ki bizim gezdiğimiz iki gün boyunca hava da mükemmel bir Ekim havasıydı ve gezmek için harika bir atmosfer vardı.
Şimdi gezi sıramıza göre bu bağlardan biraz bahsedeyim.
Gezdiğimiz işletmeler ile ilgili detaylı bilgileri internet sitelerinden öğrenebilirsiniz onun için ben o detaylara girmeyip kendi yaşadığımız tecrübeden bahsedeceğim.
USCA(www.usca.com.tr) :
Buraya vardığımızda, aslında ne ile karşılaşacağımızı bilemediğimizden ilk başta biraz tedirgindik. Arabamızla binanın önüne park ettik ve herhangi bir hareket görmeyince “acaba kimse yok mu” diye düşünürken kapı açıldı ve bizi güler yüzüyle Pazarlama Sorumlusu Sn. Selim Gezek karşıladı. Selim Bey, bize üretimleri ile ilgili pek çok bilgi verdi ve başladık tadıma. Tadımda, listeden beğendiğiniz şarapları istiyorsunuz ve peynir, grissini ve kuru kayısı eşliğinde küçük miktarlarda kadehlere konarak tadım yapıyorsunuz. USCA’nın şarap markası “Sonnet” bu isim de Şekspir’in sonelerinden ilham alınarak ortaya çıkmış ve değişik şaraplara, “Sonnet8”, “Sonnet5” gibi isimlerler anılıyor ve bu numaralar da Şeksşpir’in meşhur sonelerinin numaralarına tekabül ediyor. Tattığımız şaraplar çok güzeldi ve bir şişe beyaz alarak yolumuza devam ettik.
USCA’da şarap tadımı ve USCA’nın kabul salonu
URLA ŞARAPÇILIK (www.urlasarapcilik.com.tr) :
Bu bağın yerine gelince hakikaten kendimi Toskana’da zannettim. Girişteki ince selvi ağaçları ve giriş yolu eğere gittiyseniz İtalya’daki büyük bağ evlerinin girişine benziyor, ancak bina modern mimari şekilde tasarlanmış. Buraya varıp arabayı park edip binaya girince bizi güleryüzüyle Tüğba Hanım karşıladı ve gezip bilgi almak istediğimizi söyleyince bize galoş giydirip başladı gezdirmeye. Hakikaten galoş giymek gerekiyor çünkü çok temiz bir bina ve dışardan kir girmesin istiyorlar. Tuğba hanım ilk önce bize binanın içinde olan “Two Rooms” adlı otellerini gezdirdi. Bu otel isminden de anlaşılacağı gibi sadece iki odadan ibaret. Her iki oda da gayet büyük, ferah ve birbirini görmeyen, zemini çimen olan iki ayrı terası var. Odalar vadiye bakıyor ve manzaraları harika. Sadece kahvaltı veriyorlarmış ancak her iki odanın ortak kullanacağı küçük bir mutfak var. İki oda arasındada kocaman bir ortak kullanma alanı (veya lobi de diyebilirsiniz) var.
Daha sonra bize şarap imalathanesini gezdirdi ve sonra da tekrar şarap tadımı. USCA’daki ritüel burada da aynı. Neyse tadımı yaptıktan sonra buradan da güzel bir şişe şarap alıp yolumuza devam ettik.
Urla Şarapçılık ana bina girişi ve bağlarından bir manzara..
URLA BAĞ EVİ (www.urlabagevi.com) :
Burası Yağcılar köyü içerisinde bir butik otel. Sahibesi SN. Sema Akbay ve aynı zamanda moda tasarımcılığı yapıyor. Gittiğimizde hummalı bir faaliyet vardı. Ertesi akşam bir düğün varmış ve ona hazırlık yapıyorlardı. Bu yüzden burası hakkında fazla bilgi alamadık ancak bir şeyler yiyip yolumuza devam ettik.
Ancak şunu söylemeliyim ki çok şirin bir otel. Yağcılar köyü bir tepe üstünde kurulmuş ve burasıda en tepede. Çok güzel manzara var. Sanırım sakin bir hafta sonu geçirmek için uygun bir yer.
Urla Bağ Evi’nden görünüm…
MOZAİK ŞARAPÇILIK (www.mozaiksarapcilik.com) :
Burası aşağıda düz bir arazi üzerinde kurulmuş hem atların beslendiği bir harası olan ve hem de şarapçılık yapılan bir yer. Buraya gelince karşımıza oldukça enteresan bir bina çıktı. Bizi Misafir İlişkileri Sorumlusu Sn. Fatma Pirdoğan karşıladı ve işletmeleri hakkında bilgi verdi. Şarapçılığa oldukça yeni başlamışlar. Tadım yapmadık ancak yine de bir şişe buradan da aldık. Buranın aynı zamanda hara olduğundan bahsettim. 650 tane at varmış. Bu enteresan bina da haırlardan bir tanesi.
Artık yavaş yavaş akşam olmaya başladığı için, birinci günü URLİCE şaraplarını ziyaret ederek bitirdik.
Mozaik Şarapçılığın kabul salonu ve at çiftliğinden bir görünüm
URLİCE (www.urlice.com) :
Burası Urla sanayi sitesine yakın bir bağ. Sanyi sitesi içinden ayrılan bir yolla yaklaşık iki kilometre gittikten sonra levhasını görüp kısa bir toprak yolla varıyorsunuz. Gittiğimizde yine bizi güleryüzle karşıladılar ve işletmeleri hakkında bilgi verdikten sonra biz de yine şarabımızı alıp otelimize dinlenmeye gittik.
Urlice bağları ve kabul salonu
MMG ŞARAPÇILIK (www.mmgsarapcilik.com) :
Bir gün önce vaktimiz kalmadığı için burasını görmeyi ikinci ve dönüş günümüze bırakmıştık. Buraya Güzelbahçe – Seferihisar yoluna girip yaklaşık 5 km gittikten sonra sola Gödence köyü yoluna saparak ulaşıyorsunuz. Sapaktan 2 – 3 km sonra tepeye kurulmuş bir şarap üretim yeri. Bizi sahipleri Sn. Meltem Atalay ve Sn. Prof. Dr. Metin Güner karşıladılar. Gerek Meltem Hanım (Metin Hoca’nın kızı) gerekse Metin Bey gerçekten misafirperver ve çok kibar insanlar. Metin Hoca şarapçılık konusunda çok bilgili ve bize şarapçılığın tarihi, Türkiye’de yetişen üzümler, neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda detaylı bilgi verdi. Kendisinin sohbetinden çok büyük keyif aldık.
MMG Şarapçılık
Tabiatıyla buradan da şarabımızı aldık ve Metin Hoca’nın tavsiyesi üzerine geri dönmeyip aynı yoldan Gödence köyüne oradan da dağ yolundan Seferihisar’a vardık.
Gödence’den bahsetmeden önce gezdiğimiz bu şarap üreticilerinin ortak özelliklerini anlatmak istiyorum. Dediğim gibi tüm karşılaştığımız kişiler, modern, belli bir kültür seviyesi üzerinde, ne yaptıklarının bilincinde ve çok kıymetli kişiler. Herpsinin çok güzel şekilde döşenmiş ve dekore edlmiş şarap tadım mekanları var. Bazılarında (URLİCE gibi) isterseniz yemek de yiyebiliyorsunuz. Bu üreticilerinin hepsinin ortak derdi ülkemizde uygulanan ve de uygulanması muhtemel olan içki üretim ve satış konusundaki yasal düzenlemeler. Aslında “Bağ Yolu” nun “Şarap Yolu” olması gerekir ama ancak bu kadarını yapabilmişler. Zira aynı rotada “Zeytinyağı Yolu” da var. Umarız bu güzel girişimler devam eder ve daha da büyür.
Şimdi de biraz Gödence köyünden bahsedeyim.
Gödence köyü, MMG şarapçılıktan yaklaşık 8 km ötede dağın tepesine kurulmuş çok sevimli bir Ege köyü. Uzaktan bakıldığında bir Fransız veya İtalyan köyü sanabilirsiniz. Sokakları bakımlı ve temiz. Metin Hoca burada çok güzel zeytinyağı üretildiğini söylemişti. Biz de köy meydanına gittik ve oradaki bir kahveye girdik. Kahvehane sahibi İbrahim Bey bizi balkon kısmına oturttu ve iyi etti çünkü buradan çok güzel bir manzaraya bakıyorsunuz. Burada kahvelerimizi içtik ve İbrahim Bey’in getirdiği zeytinyağını ev yapımı enfes bir ekmekle tattık. Hakikaten zeytinyağı – ki taş kırma sistemi ile üretilmiş (kontinü sistem değil) – da gerçekten leziz di. Eh bu kadar yol gelmişken zeytinyağı almadan olmaz!
Gödence Köyü’nün uzaktan görünüşü
Neyse buradan da güzel anılarla ayrılarak dağ yolundan Seferihisar’a vardık. Şehrin içini şöyle bir gezip esas ilgi alanımız olan Teos ve Sığacık’a gittik. Önce Teos ne menem bir yermiş diyerek levhaları takip ederek yolun sonuna kadar gittik. Yolun sonunda Ankara Üniversitesi’nin yönettiği kazı alanına geldik. Fazla ilgimizi çekmediğinden geri dönüp Siğacık’a gelip “Kaleiçi” denilen mahalleyi gedik.
Kaleiçi hakikaten çok şirin bir mahalle. Burası bakımlı ve dar sokakları, butik otel, pansiyon, café ve lokantaları ile apayrı bir dünya. Tüm binalar çok bakımlı, boyalı ve temiz. İnsanlar gayet kibar ve yardımsever. Her sokakta ev yapımı baklavalar, zeytinyağlı dolmalar, börekler vs. satılıyor.
Kaleiçi’nden bir sokak
Kaleiçi evleri
Tüm sokakları gezdik ve bir caféde oturup bir şeyler atıştırdıktan sonra Kuşadası üzerinden Bodrum’daki evimize dönmek üzere yola çıktık. Kuşadası’ndan bahsetmeyeceğim zira bahsedilecek sadece hayal kırıklığı var. İzmir gibi koca bir şehir olmuş ve bir kakafoni hakim. Umarım Bodrum’da ileride böyle olmaz.
Böylece bir kısa gezimizi de bitirmiş olduk. Darısı diğer gezilerin başına….