Kars Gezisi -Şubat 2019

(Fotoğrafların üstüne tıklarsanız büyük olarak görebilirsiniz)

Evet seneler sonra yine Kars’a geldim. Gençliğimde çalıştığım şirkette Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinden sorumlu bir kişi olarak en son tahminen 1987 yılında Kars’a gelmiştim. Fazla hatırlamamakla beraber aklımda kalan bir cadde ve Rus işgalinden kalma evlerdi. Kaldığım oteli bile hatırlamıyorum.

Buraya gelişimiz bir turla oldu. Daha doğrusu fotoğrafçılık üzerine uzmanlaşmış bir tur şirketi vasıtasıyla. Eşim ve ben şimdiye kadar yaptığımız gezilere hiçbir zaman turla gitmedik – ne yurtiçi ne de yurtdışı. Bu ömrümüzde birlikte bir tur şirketi ile yaptığımız ilk gezi. Dolayısıyla ne ile karşılaşacağımızı pek bilmiyorduk ama turla seyahat etmiş arkadaşlarımızın anlattıklarından dolayı biraz fikir sahibiydik. Ancak katıldığımız grup çok uyumluydu ve herhangi bir sorun yaşamadığımız gibi gayet iyi dostlar edindik.

Şimdi gelelim gezimize…

Önce Kars şehrinden bahsedeyim. Maalesef bu şehir ile ilgili düşüncelerim pek olumlu değil. Sebebine gelince pek çok Anadolu şehrinde olduğu gibi şehircilik açısından tam bir felaket. Yapılmış olan binaların tekinde bile mimari estetik yok. Ne varsa Rus işgalinde yapılmış Rus mimari tarzı binalarda var. Onlar olmasa iyice berbat olacak. Maalesef Anadolu insanının mimari kültürü ve zevki yok. Her bina ayrı bir telden çalıyor. Kars gibi kışları sert geçen bir yerde alüminyum cephe kaplaması gördüm. Bu binayı ne ile ısıtıyorlar acaba? Yakıt bedava mı? Hiç mi Rus binalarına bakıp acaba bunlar niye kalın duvarlı, yüksek tavanlı ve küçük pencereli binalar yapmış diye düşünmediler mi? Yazıklar olsun. Ayrıca şehrin sokakları çöpten geçilmiyor. Her taraf pislik içinde. Son senelerde buraya yerli tursitler akın ediyor ve dünyanın parasını bırakıyor. Niye belediye bu gelirden pay almaz ve doğru dürüst bir çöp toplama işi yapmaz? Ayrıca niye insanlarımız çöplerini sokaklara atar? Buraya otelde bulduğum Kars’a ait bir kitaptan çektiğim ve eski Kars garı ile yeni Kars garına ait iki fotoğraf koyuyorum. İkisini bir karşılaştırın ne demek istedeğimi anlarsınız.

 

     

Kars Garı – 1929                                                                    Kars Garı – 2019

Ancak bütün bunlara rağmen Kars’da insanlar cana yakın, yardımsever ve size iyi niyetle yaklaşıyorlar. O bakımdan herhangi bir sıkıntı çekmedik.

Tur programımız bir Cumartesi sabahı başladı ve Salı öğlene kadar devam etti, yani yaklaşık üç buçuk gün dolu dolu gezme zamanımız oldu. İlk gün sabah uçaktan indikten sonra Kahvaltı için Kılıçoğlu adında Ruslar’dan kalma bir bina içinde olan bir kafeye gidip kahvaltımızı ettik. Sonrasında ise otele eşyalarımızı bıraktıktan sonra  minibüsümüze binip Sarıkamış’a doğru yola çıktık.

Sarıkamış’ın hemen girişinde I. Dünya savaşı sırasında Allahu Ekber dağlarında şehit olan 90 bin Mehmetçiğimiz anısında yapılmış olan şehitlik var. Burayı ziyaret edip dualarımızı ettikten sonra Sarıkamış’a girip Katerina Av Köşkü’nü görmeye gittik. Burası Rus işgali sırasında Çar 2. Nikolay tarafından Çariçe Katerina için yaptırılmış bir av köşkü. Zamanında çok güzel bir köşk olduğu anlaşılıyor, zira ahşap işçiliği  olağanüstü. Her ne kadar gittiğimizde boş ve metruk bir halde bulunuyorduysa da restore edilince muazzam olacağı kuşkusuz. Acaba buraya ne yapacaklar? İnternette çeşitli söylentiler dolaşıyor. Umarım burasını çok güzel restore ederler, müze yaparlar ve turizme kazandırırlar.

Şehitlik’ten….

Katerina Av Köşkü

Grubumuz fotoğrafçı grubu olduğu ve herkes değişik fotoğraf çekmek istediği için rehberimiz bizi Sarıkamış’ın dışındaki “Teneke Mahallesi”ne götürdü. Burasının adı binaların cephelerinin, damlarının ve kapıların genellikle “sac” ile kaplı olmasından geliyor. Burada sokaklara dağılıp yerli halk ile sohbet ve bol bol fotoğraf çekme imkânı bulduk. Burada benim en çok dikkatimi çeken husus yine mimari ve teknolojik tezatlar oldu. Bazı evler modern bir şekilde inşa edilmiş (mimarisi hakkında yorum yok) bazıları ise dediğim gibi tamamen teneke kaplı. Ancak her iki tip binada da sıcak su için güneş enerjisi sistemleri var. Zaten bu benim çok ilgimi çekti zira Kars’ın gittiğimiz diğer köylerinde de bu güneş ısıtıcalarını çok yaygın olarak gördüm. Bu iyi bir şey. İnsanların bu teknolojiyi benimsemelerini takdirle karşıladım. Yazlığımızın olduğu Bodrum gibi güneşin en çok bol olduğu yerde bir takım evlerin güneş enerjisini kullanmayıp hala elektrikli şofbenle su ısıtmaları ne kadar yanlış! Güneş bedava enerji. Hele ki elektrik fiyatlarının bu kadar arttığı bir dönemde bu bedava enerjiyi kullanmamayı anlayamıyorum.

Teneke Mahallesinden tezatlar….

Sarıkamış kasabasının içi de Kars şehrinden pek farklı değil. Yine buradaki en güzel binalar Ruslardan kalma ve halen kullanılmakta olan askeri kışlalar. Burada güzel bir kafede mola verip bir şeyler içtikten sonra Kars’a geri döndük.

Ancak otele gelmeden önce Kars’ın içindeki “Kafkas Cephesi Harp Tarihi Müzesi”ni ziyaret ettik. Burası hakikaten düzgün bir şekilde yapılmış ve insanı çok duygulandırıyor. Kafkas cephesindeki savaşlarda askerlerin sadece kurşunla değil kış şartları dolayısıyla nasıl şehit olduklarını çok güzel anlatmışlar. Bu müzenin kurulu olduğu bina, Rus askerleri tarafından şehit edilen 600 Mehmetçik’in anısına “Kanlı Tabya” olarak adlandırılıyor.  Onların anısına o zaman askerlerin giydikleri çarıklarla ve karşılıklı aynalar kullanarak çok güzel bir enstelasyon yapmışlar. İnsan çok duygulanıyor.

 

Kanlı Tabya’da şehit olan 600 Mehmetçiğin anısına yapılan enstelasyon

Akşam yemeğini turun organizsayonu nedeniyle otelimizde yedik ki bence büyük bir hata yaptık. Kars’da o kadar güzel yerel mutfaklar var ki niye ilk gece de onlardan birisine gitmedik diye hayıflandık. Onun için kaldığımız diğer geceler değişik tadlar tatma imkânımız oldu ve çok memnun kaldık.

İlk gece yemekten sonra rehberimiz bizim için Kars Namık Kemal Kültür merkezinde bir “âşık”lar atışması düzenledi ve onu izlemeye gittik. Burası Namık Kemal’in doğup büyüdüğü ev diye söylediler bize. Ne kadar entersan. Namık Kemal’in mezarı da memleketim Gelibolu Bolayır’da. Büyük dedem ile çok iyi görüştüğü ve ölünce de büyük dedemin Namık Kemal’in naaşını Bolayır’a getirtip Saros körfezine bakan güzel bir tepede bulunan Plevne kahramanı Gazi Süleyman Paşa’nın kabrinini yanına defnettiğini anlattılar bize.

“Âşık”lar atışması nedir diye sorarsanız, Anadolu’nun pek çok yerinde olan yerel şairler ve bestekârlar diye tarif edebilirim. Bunlar beste yapıp sazlarıyla çaldıkları gibi karşılıklı doğaçlama yapıp “atışıyorlar”. Bunları dinlemek çok keyifli. Ayrıca bir de “leb değmez”, “yani dudak değmez” denilen bir icraatları var. Türkçemizde konuşurken “p” “m” gibi bazı harfleri söylerken dudaklarımızı birbirine değdirmek zorundayız. İşte bu kişiler dudaklarının arasına kısa bir kürdan takıp bu harfleri söylemekten kaçınarak doğaçlama olarak birbirleriyle atışıyorlar. Bu hakikaten maharet isteyen bir iş. Öyle kelimeler bulacaksınız ve bunları o kadar güzel bir şekilde birbiri ardına manalı bir şekilde söyleyeceksiniz ki… hakikaten çok zor bir iş. İsterseniz bir deneyin!

Bize gösteri yapan aşık’lar Gültekin Bulutoğlu, Bahattin Yıldızoğlu ve Ayhan Şimşekoğlu ile birlikte..

Öğrendiğime göre bu “âşık”lık usta – çırak ilişkisi içinde gelişen bir sanatkârlık. Ustanız size “mahla” verdiğinde ancak usta olabiliyorsunuz. Kadın “âşık”lar da olabiliyormuş. Kendilerine sorduğumda “pîr” lerinin “Dede Korkut” olduğunu söylediler. Düşünün ne kadar eskiye giden bir sanat!

“Aşık”lık Kars’da aynı zamanda bu insanlar için bir de geçim yolu. Bu kişiler bize yaptıkları gösteriden sonra şehirdeki diğer lokantalara dağılıyorlar ve sanatlarını icra edip bahşişlerini topluyorlar. Bu bahşiş toplamı yöntemi de ilginç, sazlarının ucunda mesinadan bir halka var. Vereceğiniz bahşişi banknot olarak katlayıp bu halkaya takıyorsunuz. Değişik fakat basit bir yöntem.

Velhasıl bu güzel insanlarla güzel bir zaman geçirdik ve otelimize döndük.

Ertesi sabah hepimizin heyecanla beklediği donmuş Çıldır Gölü’ne gitmek üzere yola koyulduk. Burada buzda delik açıp balık avlayan balıkçıların fotoğraflarını çekeceğiz. Yolda maalesef aracımız arıza yaptı ama biraz bekledikten sonra Kars’tan yeni bir araç geldi ve az bir zaman kaybıyla yolumuza devam ettik. Çıldır Gölü’nün kenarında doğru dürüst bir tesis olarak “Atalaylar” diye bir lokanta var. Burası hakkındaki düşüncelerimi birazdan anlatacağım ama önce göl, balıkçılar, atlı kızaklar ve atlı süvariler…

Kars’da meydana gelen turizm patlaması nedeniyle haklı olarak tüm insanlar zanaatlarını geçim kaynağı olarak kullanmaya başlamışlar. Yani balıkçılar balık avlamalarını fotoğraflamak isteyen kişilerden para alarak bu sanatlarını icra ediyorlar. Bizim de turumuz önceden bunu ayarlamış ve fotoğrafladığımız balıkçılar sadece bizim için bir “show” yaptılar ve biz de bunun için para ödedik. Buna itirazım yok. Bu kadar insan geliyor onlardan faydalanmamak olmaz. Aynı şekilde atlı kızaklarla tur atmak istersen tabbi ki parasını verceksin. Orada bulunan atlı süvariler de nasiplerini alıyorlar.

 

Buzu delip balık avlayan balıkçılar

Atlı Kızak son sürat….

Kızakları çeken atlar

Bu faaliyetimiz yaklaşık olarak iki saat kadar sürdükten sonra turumuzun organize ettiği “Atalaylar” lokantasına öğle yemeği için avdet ettik ve burada da Çıldır gölüne has bir balık olan “sarı balık” denilen bir balık yedik. Fena değildi ama süper olduğunu söyleyemem. Şimdi bu lokanta hakkındaki düşüncelerim. Burası müşteri kaynıyor ve yaz ve kış çok iyi iş yaptığına eminim ancak fiziki şartları hiç de iç açıcı değil. Bilhassa tuvaletler. Mutfaklarına girmedim aslında cesaret edemedim zira karşılaşacağım manzara sonrası ne olurdu bilemiyorum. Şimdi burası yaz kış müşteri kaynıyor ve iyi para kazanıyorlar. Niye daha temiz daha düzgün bir hale getirmezler. Bunca insan bunların şartlarını kabul etmek zorunda mı? Tuvaletlerini adam edip, birisini tutup burayı devamlı olarak temiz tutamazlar mı? Neden bu işler bu kadar zor?

Neyse yemekten sonra Çıldır kasabasının yaklaşık 5 km. kadar ilerisinde Urartular tarafından yapıldığı söylenen “Şeytan Kalesi”ni görmeye gittik. Burayı görmek için Yıldırımtepe köyüne kadar araçla gidip ondan sonra yaya olarak vadinin yamacında yaklaşık iki kilometre yürüyüp vadinin karşı yakasında bulunan kalenin karşısına geliyorsunuz. Vadinin tabanında Kars çayı akıyor ve yamaçlar çok sarp. Allah’tan bütün seyahatimiz boyunca hava güzeldi ve sıkıntı çekmeden bu yürüyüşü yaptık, fotoğraflarımızı çekip aracımıza binip geri dönerek Doğruyol köyüne geldik. Grubumuzdakilerin çoğunluğu köy içine dağılarak entersan fotoğraflar çekme arayışına girdiler. Ben ve eşim ise köyün bakkalına konuk olup sohbet ettik.

Şeytan Kalesi

Kendisinin buradaki yaşam hakkında anlattıkları çok ilginç ve hemen hemen aynı şeyleri Anı köyünde evinde “kaz tandırı” yediğimiz ev sahibimiz de anlattı. Şöyle ki: gençler köylerden kaçıp büyük şehirlere gidiyorlar. Köylerde yaşlı insanlar ve çocuklar kalmış. Doğruyol köyü bakkalı hatta köyde oğlunu evlendirecek kız bulamadığında şikayet etti. Ayrıca gençlerin çalışmak istememesinden duyduğu sıkıntıyı da anlattı. Hayvanları güdecek çoban olmadığından küçük baş hayvanların hepsinin satıldığını köyde eskiden 10 bin hayvan varken şimdi hiç kalmadığını, kendisinin de en son 600 koyununu satıp kurtulduğunu söyledi.

Ne kadar üzücü. Gençlerin iş bulma ümidiyle büyük şehirlere göç etmesi yetmediği gibi hayvancılığın da yavaş yavaş öldüğünü görmek ne acı. Umarım bu durum düzelir.

Doğruyol Köyünde 10. Yy. da yapılan  kilise ve ona eklenen cami…

Doğruyol köyü ziyaretimizi bitirdikten sonra akşam güneş batmaya başladığı ve kış fotoğrafı çekmek için güzel bir zaman olduğu için Çıldır Gölü kıyısındaki Akçakale köyüne geldik. Bu köyün hemen önünde bir ada var fakat küçük bir yol ile karaya bağlantılı. Donmuş göl ve akşam güneş batışı güzel pozlar yakalamamızı sağladı. Güneş iyice alçaldıktan sonra ikinci günümüzü tamamlamak üzere tekrar Kars’a döndük.

Çıldır gölü kıyısında….

Akşam yemeğini dışarda yemeğe karar verdiğimiz için daha önce görmüş olduğumuz ve beğendiğimiz Café Pushkin’e biz üç kişi gitmek istedik ve telefonla rezervasyon yapmaya çalıştık. Ancak burası oldukça popüler bir yer olduğu için rehberimiz Yusuf Bor vasıtasıyla sadece akşam 7 ile 8 arasında bize 3 kişilik bir yer ayırdılar. Yusuf olmasaydı yer bulmak mümkün değildi zira bu gibi yerlerde yöresel ilişkilerin önemi çok büyük. Yusuf’un rehber olması, oradakileri tanıması ve onların anlayacağı şekilde konuşması bizim gibi İstanbul’dan gelen safların rezervasyon yaptırmak istemesinden çok daha etkili 😊….

Buraya gidince ne yememizi tavsiye ettiklerini sorduğumuzda oranın mahalli yemeği olan “Piti – Bozbaş” veya kısaca “Piti” yi tavsiye ettiler. İyi ki etmişler. Harika bir yemek ve lezzetli. Kısaca anlatmak gerekirse kuzu incik etinin nohutla beraber pişirilmişi. Servis edilmesi de çok enteresan.

Piti’nin servis edilişi…

Yemeğimizi yedikten sonra tekrar otele dönüp diğer arkadaşlarla buluştuk ve yine rehberimizin ayarladığı üzere Şehir Klübü denilen mekâna gittik. Burası bir café restoran. Burada yemek yiyebiliyorsunuz veya gibi bizim yaptığımız gibi peynir ve şarap söyleyebiliyorsunuz. Önce içerde oturduk ve anlaşılan Kars’da adet olduğu üzere bu sefer “âşık”lar değil ama bir akordeoncu ve darbukacıdan oluşan ekip bize şarkılar söyledi ve bizi eğlendirdi. Daha sonra dışarıya bahçeye geçip yakılan bir ateşin etrafında oturup müzik dinleyip şarkı söyledik ve ikinci gecemizi de böylece bitirmiş olduk.

Sondan bir evvelki günümüzün sabahı ise Ani Harabelerini gezmeye ayrılmıştı. Sabah kahvaltıdan sonra tekrar aracımıza binip Kars şehir merkezinden 45 dakika uzaklıktaki Ani Harabelerine gittik ve gezimize başladık. Burası çok büyük bir alan hakkıyla gezmek yaklaşık iki saat sürüyor. Meraklıysanız ve detaylı incelemek isterseniz herhalde bir gününüzü alır. Burasının detayları hakkında fazla bilgi vermiyorum isteyen internetten bol bol okur. Sadece şunu belirtmek istiyorum. O da burasının gayet güzel bir koruma altına alınmış olması – ki eskiden böyle değilmiş – ve hakikaten çok büyük bir tarihi öneme haiz olması. Bazı yerleri restore ediyorlar vs. Burada bizim için en büyük hayal kırıklığı altyapı noksanlığı. Altyapı derken harabelerin karşısına yapılmış olan müze ve tuvaletler. Yani buraya hergün yüzlerce insan geliyor, doğru dürüst bir tuvalet yapamaz mısnız? Nedir bu ilkellik? Bunları tasarlayan mimarlar hiç mi düşünmüyorlar? Turizm bakanlığı ne iş yapar? Neyse fazla canınızı sıkmak istemiyorum ancak bu tuvalet işi doğuda büyük bir sorun. Rehberimiz bile seyahatin ilk gününde bu konuda bizi uyardı.

Ani harabelerinden bir görünüm…

Evet Ani harabelerinden sonra bir arkadaşımızın organizasyonu sayesinde harabelerin girişindeki ANI köyünde bize “kaz tandır” yaptılar. Bir köy evinde grupça bu şöleni yaşadık. Kars’a gelip de “kaz tandır” yemeden gitmek olmaz… iyi bir tecrübeydi.

Kaz Tandır…

Yemeğimizden sonra köyün içinde biraz dolaşıp fotoğraf çekmek isteyenlere vakit ayırdıktan sonra Kars’a döndük ve bazı arkadaşlar tekrar fotoğraf çekmeye çıktı, bizim gibi bazıları da Kars’ın meşhur peynirlerini almak için araştırmaya. Kars denilince akla tabii ki gravyer ve kaşar peyniri geliyor. Talep de çok olunca her yer peynirci olmuş. Anladığım kadarıyla Kars ve çevresinde bazı mandıralar var, kimisi doğrudan dükkan açmış ve kendi ürünün satıyor, kimisi ise bu mandıralara yaptırıp kendi markasını koyup satıyor. Onun için hemen hemen hepsi aynı lezzet ve fiyatta. Bu iş çok iyi bir getiri getirdiği için dükkanlar kargoyla istediğiniz peyniri gönderiyorlar. Serviste hiçbir aksama yok..

O akşam yemek için Kars’da bir kadın tarafından işletilen Hanımeli lokantasına gittik. Lokantaya girdiğinizde buranın bir kadın tarafından işeltildiğini anlıyorsunuz, yani kadın elinin değmişliğini görüyorsunuz. Sahibesi ile konuşup niye kadın garson çalıştımadığını sordum ve aldığım cevap gündüz bazı üniversite öğrencilerinin part time çalıştığı ancak akşamları hiçbir kadının gelmediğiydi. Neyse buna da şükür. Buradan çıkınca Kafkas dans gösterilerinin yapıldığı bir mekâna gittik. Burası kocaman düğün salonu gibi bir yer ve hınca hınç dolu. Salonun bir köşesinde yükseltilmiş bir sahne var ve dans gösterisinden önce burada bir orkestra pop parçaları çalıyordu. Burada isterseniz akşam yemeği de yiyip bütün gece kalabiliyorsunuz. Dans gösterisi hakikaten çok enerji dolu ve güzeldi. Gençler bütün maharetlerini ortaya dökmüşler güzel bir gösteri sergilediler.

Kafkas dans gösterisi..

Geldik son yarım günümüze… Bu sabah bazı arkadaşlarımız fotoğraf çekmek için hayvan pazarına gitti. Onlar döndükten sonra – ki bu arada bir gün önce peynir alşıverişimizi yapmıştık ancak bazı eksiklerimizi vardı onu tamamladık – hep beraber rehberimiz eşliğinde Kars’ı yaya olarak gezmeye başladık ve tabiyatıyla yine fotoğraflar çektik. Havaalanına gitmeden önce yine yerel bir lokantada güzel bir öğle yemeği yedik ve güzel bir tatil geçirdiğimiz Kars’a veda ederek havaalanının yolunu tuttuk.

Netice olarak, son olarak otuz küsür yıl önce geldiğim bu bölgeye yeniden gelmek bende o zamanki hatıraları tekrar canlandırdı. O zamanın Türkiye’si ile şu andaki Türkiye’yi karşılaştırdığım zaman pek çok teknolojik yenilik gelişmişlik görüyorum. Bunlar güzel şeyler fakat yazının başında da belirttiğim gibi bu teknolojik gelişmeyi estetik zevkle birleştirememişiz. Bazı şeyler halâ eski adetlere bağlı kalmış ve ilerlememiş. Ben âdet ve gelenklerimizden vazgeçelim demiyorum ama bunları geliştirelim diyorum. Şehircilik konusunda çok geriyiz. Büyük ve beton bina yapmak şehircilik değil, şehirciliği ve şehri öldüren bir uygulama. Bundan sonra pek fazla bir şey yapılacağını sanmıyorum. Ha, sakın sanmayın ki bu Kars’a özgü bir şey. İstanbul’u Ankara’sı, İzmir’i hep aynı; nereye gidersen git değişen bir şey yok. Nedense bizler eskinin düşmanıyız. Halbuki “eski”den öğreneceğimiz o kadar çok şey var ki. Sanırım hiçbir ülkenin dilinde “eskiye rağbet olsaydı bit pazarına nur yağardı” diye bir atasözü yoktur veya varsa ben bilmiyorum. Bu söz aslında ne kadar yanlış ama bizim düşüncemizi yansıtıyor.  Yine de güzel bir gezi oldu güzel insanlarla tanıştık güzel dostal edindik.

Darısı başka gezilerin başına…