K.Armaoğlu Şubat 2016
Bu yazı TIME dergisinin 7 Mart 2016 tarihli sayısında yere alan Matt Vella tarafından yazılmış “Why You Shouldn’t be Allowed to Drive” ve Katy Steinmetz tarafından yazılmış “Forget the Distant Future: Smarter Caers are Already Here” başlıklı makalelerinden ilham alınarak ve alıntılanarak yazılmıştır.
Emekli olmadan önce şirketin bana tahsis etmiş olduğu arabamla bir toplantı için Adapazarı’na gidiyordum. TEM otoyolunda orta şeritte benden daha yavaş giden araçları sollmak için sol şeride geçtim ve her zamanki gibi hız sabitleyicisi ile belli bir hızda gitmeye başladım. İşte tam o anda orta şeritteki arabalardan birisi sinyal falan vermeden pat diye sol şeride fırladı ve ben ne olduğunu anlamadan benim arabam aniden fren yaptı ve aynı anda dörtlü flaşörleri yakmaya başladı.
Bu nasıl olmuştu?
Arabamda ACC (Adaptive Cruise Control) denilen ve standart hız sabitliyicisine ilaveten ön tamponda yere alan bir radar anteni ile çalışan bir sistem vardı. Bu radar anteni sayesinde hız sabitleyicisi önündeki araçları algılıyor ve diyelim ki siz 100 km/s’e hızınızı sabitlediniz, önünüzdeki araç 80 ile gidiyorsa o da hızını düşürerek önündeki aracı belli bir mesafeyle ve aynı hızla takip etmeye bailıyor. Önünüzdeki araba yoldan çekilirse tekrar 100 km/s hıza çıkıyor. İşte bu sistem önünüze aniden çıkan araçları da algılayıp sizin refleksinizden çok daha hızlı bir şekilde fren yapıyor. Eminim yukarıda anlattığım durumda ben onun kadar hızlı fren yapamaz ve bir kaza yapabilirdim.
Şu anda sahip olduğum arabam da ise kendi kendine park etme özelliği var. Bir düğmeye basıyorum, araba yan taraftaki boşlukları algılayıp hangisinin arabaya uygun olduğunu hesaplıyor ve bana sadece geri vitesi takıp gaz ve freni idare ederek park etmek kalıyor ki mükemmel bir şekilde bu işi yapıyor. Aynı zamanda uzun yol seyahatlerinde gözümü belli bir sürenin üstünde kırpmazsam bir “bip” sesiyle birlikte göstergede aniden “Yorgunluk algılandı, kahve zamanı!” diye bir yazı çıkıyor ve beni uyarıyor. Bazı araç modellerinde bu durumda direksiyonda titreşim olup sürücüyü uyarıyor.
Bütün bunları niye yazdım? Geçen gün TIME dergisinin son sayısını aldım ve orada ototmobilin geleceğinin sürücüsüz arabalara doğru nasıl evrimleştiğini okudum. Bu yazıda dünyada bilhassa ABD’de yapılan sürücüsüz araba çalışmalarının bugünü ve geleceği anlatılıyordu. Ana tema da insanların araba kullanmalarına müsaade edilmemesi gerektiği idi.
Evet, ironik ama insanların araba kullandıkları zaman çok daha tehlikeli olduğu ve arabaların bu işi yaparsa çok daha güvenli bir dünyada yaşayabileceğimiz tartışılıyordu. Sadece ABD’de yılda 6 milyon araba kazası oluyor. Yanlış okumadınız 6 milyon! Bu da sadece polis kayıtlarına geçen. Bu kazalarda yaklaşık 33 bin kişi ölüyor. Amerika’nın NHTSA (National Highway Traffic Safety Administration) tarafından yapılan araştırmada bu kazaların %94 ünde sürücüler hatalı ve bunların yıllık ekonomiye maliyeti 836 miyar dolar.
2013 yılında “Eno Center for Transportation” adlı bir STK tarafından yapılan araştırmada ABD’deki araçların %10 unun sürücüsüz hale getirilmesiyle 211 bin kaza ve 1,100 ölüm olayı önlenecek ve zarar da 2.5 milyar dolar azalacak. Şayet araçların %90 ının sürücüsüz hale getirirseniz kaza sayısında 4.2 milyon düşüş olacak ve 21,700 can kurtulacak.
Morgan Stanley’in yapmış olduğu araştırmaya göre ise ABD’de tüm araçları sürücüsüz yaparsanız 158 milyar doları yakıt tasarrufu, 507 milyar doları üretkenlik artışı, ve 488 milyar doları da tarfik kazası ve onunla ilgili masraflar olmak üzere yılda 1.3 triyon dolar tasarruf edilebilir.
Bütün bunlar size utopik gelebilir ancak yukarıda anlattığım benim başıma gelen olay benim bu konuya ne kadar inandığımın bir göstergesidir.
Peki, niye sürücüsüz araçlar daha güvenli? Bunun nedenini de, Vella bilgisayarların insanlardan daha güvenilir olduğu tezini ortaya atarak koyuyor. Bunu da şu şekilde açıklıyor: Herşeyden önce gözleri her zaman yolda. Devamlı etraflarını algılıyorlar. Sabit bir hızda gitmede insanlara göre çok daha başarılılar. Arabayı her şartta en düşük yakıt tüketimi sağlayacak şekilde kullanabiliyorlar. Etraftan gelen her türlü bilgiyi (hava durumu, trafik durumu, GPS datası gibi) alıp çok hızlı karar verebiliyorlar. Bilgisayarların, sizinle birlikte seyahat eden insanların – karınız, çocuğunuz, arkadaşınız, vs. – meydana getireceği olaylarda dolayı dikkatleri dağılmıyor. Arabayı kullanırken tost yemiyor veya kola içmiyor. Alkol alıp direksiyon başına geçmiyor.
Bu konuda şu anda başı çeken firmalar Google, Tesla, Ford, Volvo ve Mercedes-Benz. Google’ın sürücüsüz test aracı şu ana kadar 2.25 milyon kilometre yol yaptı. Bu dönem içinde sadece 17 trafik kazasına karıştı ve bu kazalar da insan sürücüler kumanda da iken oldu. (NHTSA Google’a bu testlerde mutlaka sürücü bulunması mecburiyeti getirdi)
Tesla’nı “Model S” sürücüsüz aracı Los Angeles’ten New York’a olan yolu 2 günde ve yolun %96 sında araç kendi kendini idare ederek tamamladı (tabiyatıtla arabada insan sürücüler de vardı). Tesla’nın patronu Eon Musk üç yıl içinde tüm elektrkli araçlarının kendi kendilerini yönetebileceğini öne sürüyor, hatta en yakın şarj istasyonunu bulabileceğini de.
Büyük şehirlerde yaşayan ve araba kulananan hepimizi en büyük dertlerinden birisi park yeri bulma sorunudur. Sürücüsüz arabanız olduğunda peki ne yapacaksınız? Çok basit. Gitmek istediğiniz yerin önünde ineceksiniz, aracınız kendi kendine o taraflardaki veya daha uzaktaki en uygun park yerini bulacak ve gidip sizin onu akıllı telefonunuzdan çağırmasını bekleyecek. Siz de işiniz bittiğinde telefonunuzdan onu çağırıp bekleyeceksiniz. Ne kadar kolay değil mi?
Bunun yanında sigorta primleri? Şayet araçlar daha güvenli olursa sigorta primleriniz düşmez mi? Hele bu günlerde Türkiye’de konuşulmakta olan trafik sigorta primlerinin yüksekliği düşünüldüğünde.
Evet otonom araçlar ufukta gözükmeye başladı ama uzmanlar, bunların yollara çıkması için en az 25 yıla daha ihtiyaç olduğunu söylüyorlar. Anack başka bir konu çok daha hızlı ilerliyor. O da araçların bilgi işleme ve kullanma kapasitesi.
Bu konuda Google’ın Android Auto ve Apple’ın CarPlay sistemleri en önde gelen çalışmalardan. Bu sistemlerden birine sahip aracınıza bindiğinizde aracınızın bilgi sistemi devasa bir akıllı telefona dönüşüyor. Mesela sesli olarak text gönderebiliyorsunuz. Yapılan araştırmalarda sürücülerin %61 inin araç kullanırken text attığını göstermiş! Eğer elleriniz direksiyondayken text atabilirseniz ne kadar daha emniyetli olur değil mi? Bu araçlar sizin daha araca binmeden nereye gitmek istediğinizi algılayabiliyor. Çünkü akıllı telefonunuzdaki randevü cetveline gideceğiniz yeri yazmışsanız aracınız o gün ve saate göre GPS’ini ayarlayıp siz araca bindiğinizde GPS ekranında gideceğiniz yol beliriveriyor.
Bu tip sisteme sahip araçlar ayrıca sistem olarak eskimeyecek. Bunun nedeninin de bu bilgi işlem sistemlerinin internet üztünden devamlı “upgrade” edilebilecek olması. Yani Honda Civic bir araç ile bir Porcshe 911 S aynı sisteme sahip olabilecek.
Bunun yanında bu tip araçların birbirleriyle iletişimde olup yol ve trafik durumu gibi bilgileri paylaşıp sürücülerine haber verebilecek olması. Örneğin kapalı bir viraja giriyorsunuz ve öteki tarafta sizin şeridinizde bir araç stop etmiş ve o anda karşı şeirtten de başak bir araç geliyor. Şayet duran araç sizin araca bilgi verirse meydana gelebilecek kaza çok rahat önlenebilir. Buna “araçtan araca” diye tercüme edebileceğimiz “vehicle to vehicle” yahut kısaca V2V deniyor. Bu konuda ABD’de NHTSA çok ciddi çalışma yapıyor ve araçların aynı lisanı konuşacak protokolleri geliştirmeye çalışıyor. Bunun da hayata geçirilmesiyle kazaların %80 ininin önlenebileceğine inanıyorlar.
GM bu konuyla ilgili olarak 2017 model yılından itibaren Cadillac STS modeli araçlarında bu sistemi devreye almaya başlayacak. Yani aynı model iki araç birbirleriyle konuşup bilgi alışverişinde bulunabilecek.
Ayrıca bilgi sistemlerine haiz ve internete bağlanan araçların arızalarının bildirilmesi de size kalmayabilir. Aracınız herhangi bir fonksiyonda bir anormallik algıladığında internet üzerinden servis randevüsü alıp size bildirebilir ve böylece yolda kalmadan aracınızı tamir ettirebilirsiniz. Veya motör CPU’sunun güncellenmesi gerekiyorsa – benim şu anki aracımda olduğu gibi – servise gitmeden internet üzerinden güncellenebilir (Benim örneğimde servise çağrılmıştım ve bunun iş için yarım günümü harcamıştım).
Yukarıdaki örnekler hayal gücünüzü kullanabildiğiniz kadar genişletilebilir. Ancak her iyi şeyin bir de diğer tarafı var.
Mesela yukarda bahsettiğimiz sigorta olayı. Sürücüsüz araçların getirebileceği önemli sorunlardan bir tanesi de sigorta şirketlerinin iş yapamaz hale gelebilme düşüncesi. ABD’de araç sigorta iş hacmi yıllık yaklaşık 198 milyar dolar. Yapılan hesaplamalar sürücüsüz araçlar devreye girdiğinde önümüzdeki 25 yıl içinde bu hacmin %40’ına düşeceği. Otopark işi yıllık yaklaşık 100 milyar dolar. Bu ne olacak? Kazalar olmazsa 300 milyar dolarlık yedek parça işi ne olacak? Kaç insan işini kaybedecek?
Ayrıca araç bilgisayarlarının programlanması da bir başka sorun. Diyelim ki sürücüsüz aracın önüne birisi fırlıyor ve bilgisayar da buna çarpmamak için direksiyonu kırıp insanların beklemekte olduğu otobüs durağına giriyor ve belki beş kişi yaşamını yitiriyor. Bu durumda bilgisayar bir’imi yoksa beş’i mi seçecek? Buna kim karar verecek?
Diğer bir sorun da arabaların sistemlerinin “hack”lenebilmesi. Geçen yıl iki hacker “Wired” dergisinin muhabiriyle bir olup bir Jeep Cherokee aracını hackleyip direksiyon ve fren sistemlerini ele geçirip aracı kullanılamaz hale getirdi. Başka bir hacker Tesla Model S aracının gösterge panelini tamaman sildi, kapı kilitlerini kapadı ve kullanılamaz hale getirdi. Bu gibi örnekler yüzünden şu anda otomotiv firmaları deli gibi araç internet güvenliği üzerinde çalışıyorlar. Hacker’in birisi otoyolda giden tüm araçları hack’leyip stop ettiriyor. Karamaşıyı düşünebiliyormusunuz?
Sonuç olarak otonom araçlar için gidilecek daha çok yol var ancak günlük kullandığımız araçların birer akıllı telefona dönüşmesi, birbiriyle haberleşmesi, bize gidilecek restoran önermeleri, eve yaklaşırken kat kaloriferini açmaları, yakınlardaki boş park alanlarını bildirmeleri, diğer araçlarla iletişim kurup bize en iyi güzergahı sunmaları da o kadar uzak değil.