İstanbul, 2017
Kediler hakkında yazı yazacağımı rüyamda görsem inanmazdım. Nerden mi aklıma geldi?
Geçen gün her zaman yaptığım gibi günlük yürüyüşümü yapıyordum ve her zamanki gibi etrafta bir yığın sokak kedisi. Bazıları önüme çıkıyor, bazıları duvarın üstüne tünemiş, bazıları soğuktan bir köşeye büzülmüş. Ben onlara baka baka arada bir de laf atarak yürümeye devam ederken aklıma bunlar hakkında bir yazı yazma fikri geldi.
Nerden nereye? Ben ki kedileri pek sevmezdim ancak hayat insana büyük söz söylememeyi öğretiyor. Evet eskiden kedileri pek değil hatta hiç sevmezdim. Köpekleri ne kadar sevsem de kedilerden o kadar haz etmedim. Bunun sebebi zannederim çocukken yazları gittiğimiz anneannemle dedemin (Nur içinde yatsınlar) Gelibolu’daki evin bahçesinde kediler ve köpeklerle olan maceralarım.
Evet yazın genellikle teyzelerim, enişetelerim, teyzemin çocukları ile birlikte o kocaman evde büyük bir kalabalık olurduk. Evin arkasında da kocaman bir bahçe ve bahçede de tavuk kümesi vardı. Tabiyatıyla bahçede kediler eksik olmazdı. Annenannem o kadar insandan arta kalan yemeklerle bahçedeki kedileri ve tavukarı beslerdi. Sanırım onları seviyordu. Aslına bakarsanız faydalı da bir iş yapıyorlardı. Eski evlerde olduğu gibi bu evde de büyük bir kiler vardı. Kiler olur da fare olmaz mı? İşte bu yüzden anneannem arada bir kedilerden birini alır kilere salar ve yarım saate kalmadan kedi ağzında bir fare ile dışarı çıkar ve kocaman giriş holünün ortasında onunla oynamaya başlardı. “Kedinin fare ile oynaması” deyiminin canlı örneğini orta okul sıralarında o evde öğrenmiştim. Kedi fareyi iyice hırpaladıktan sonra artık hareket edemeyecek olan bu zavallıyı ağzına alır bahçe kapısının önüne gelir ve beklerdi. Ben yahut da annenannem kapıyı açar kediyi salardık. Kedi herhalde bahçenin bir köşesinde fareyi afiyetle midesine indirirdi.
Ancak kedilerin bu faydalı icraatları yanında çok da zararlı icraatları vardı ki o da kümesteki tavukalar dadanmaları idi. Tavuklar gündüz bahçede gezindikleri için bazen arsız ve nankör kedilerin saldırısına uğrar bazen paçayı kurtarır, bazen de bahçede kimse yoksa kediye kurban giderlerdi. Hatta bir keresinde bahçede dedemin bana yaptığı sapanla ağaçlardaki kuşları vurmaya çalışırken kedilerden birisi tavuğu gözümün önünde boynundan kaptığı gibi sürüklemeye başladı ben de sapanımla kafasına bir taş yaptıştırınca tavuğu bırakıp kaçtı. Bu yüzden her gün kendilerini doyuran eve karşı böyle bir nankörlüğe kalkıştıkları için kedileri sevememiştim.
Bir yaz da dedem çiftlikten bana bir yavru çoban köpeği getirmişti. Bu köpek hayatımda sahip olduğum ilk hayvandı (yıllar sonra bir kanaryam olmuştu ama ona o kadar bağlanamamıştım). Bu sevimli yavruya ben “Kurt” adını vermiştim ve pek şirin bir şeydi. Bunun da en büyük eğlencesi kedilerdi. O da şöyle oluyordu: annenannem her öğlen yemek artıklarından bir bölümünü kediler için bahçenin bir tarafına koyuyor, bir bölümünü de Kurt için ayrı bir yere. Fakat Kurt kendi yemeğini yerken ötede kedilerin yemek yediğini görünce bir hışımla oraya koşuyor ve onları darmadağın ettikten sonra onların yemeğini yemeğe başlıyor. Ancak o arada kedilerde bu sefer öteki taraftaki yemeğe gidip onları yemeğe başlıyor. Kurt bu sefer bir hışımla o tarafa gidip gene kedileri kovalıyor. Hülasa bu yarım saat kadar böyle devam ediyor ama her iki tarafta, koşuşmalar arasında karınlarını doyurmayı başarıyorlar. Ben de bu duruma kahkahalarla gülüp eğleniyordum.
Gel zaman git zaman, büyüdük, evlendik çoluk çocuğa karıştık. Bu süre zarfında hiç bir zaman kedi veya köpek edinelim diye düşünmedik. Ancak oğlumuz büyüdükçe kedilere olan sevgisi ortaya çıktı ve ben her ne kadar bu konuya uzak dursam da o bunu bayağı bir merak haline getirdi. Üniversite son sınıfta ise Van ve İran karışımı bir beyaz kedi edindi. Doktorası için İngiltere’ye gitmeye karar verince de kedi bize kaldı. Sevgili karım da kediden hoşlanmaz ancak bu beyaz kedi kendisini bize o kadar sevdirdi ki karım tv seyrederken o da omuzuna çıkıp beraber seyretmeye başladılar. Ancak şöyle bir problem ortaya çıktı. Karım kedinin tüy döküp yeni aldığımız mobilyaları tırmaladığı gerekçesiyle ancak evin belli yerlerinde dolaşmasına, mesela mutfak, yatak odası ve salona, girmesine müsaade etmiyordu. Onun için buraların kapıları hep kapalıydı ki bu da benim için son derece rahatsız edici bir durumdu. Sonunda bu sevimli hayvanı kedisi olan bir arkadşımıza verdik. Kedi hala hayatta ve torunlarının torunlarını görmüş!
Kediler deyince aklıma çok sevdiğimiz bir arkadaşlarımızın uzun yıllardır baktıkları kedisi geliyor. Hayatımda bunun kadar nalet, suratsız ve hırt bir kedi görmedim. Kendileri bu kediyi canlarından çok seviyorlar, bir şey demiyorum ama ne yapalım ki gerçek böyle.
Sokakta gördüğüm kedilerin bir kısmı da böyle. Bazılarına bakıyorum, mahallenin kabadayısı gibi tam bir hırt. Kötü Kedi Şerafettin’den beter. Gözlerinden her an maraza çıkarabileceklerini anlıyorsunuz. Bazıları ise belli ki munis, sevecen ve gelip ayaklarınıza sürünüyorlar. Ne yaparsınız, insanlar da böyle değil mi?
Netice de, zamanla kedilere olan ilgim biraz arttı. Bazen temiz ve sevimli bir sokak kedisi görürsem başını falan okşuyorum. Sanırım bunun sebebi de oğlumuzun kedilere olan düşkünlüğünün bana da azıcık bulaşması, ama nankörlerini hala sevmiyorum.